Bir Amerikan Suçu veya orijinal adıyla An American Crime adlı filmden söz etmeye başlamadan önce filmin sembolü olan ve beni çok etkileyen cümleyi yazmak istiyorum: “Ne olursa olsun Tanrının daima bir planı vardır. Sanırım hala o planın ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.”
Filmin konusu şöyle: 16 yaşındaki Sylvia Likens ve kardeşi Jenny lunaparkta çalışan bir çiftin çocuklarıdır. Başka bir şehirde çalışmaya gidecek olan Likens’ler çocuklarını haftada 20 dolar karşılığında onlara bakması için Gertrude Baniszewski isimli bir kadına emanet ederler.
Çeşitli yaş gruplarında altı çocuğu olan Gertrude bir alkol ve öksürük şurubu bağımlısıdır, geçim sıkıntısı çekmektedir, aklı sağlığı da vücut sağlığı da bozuktur ve eline geçen parayı dünyaya gelen son çocuğunun babası olan kendisinden oldukça genç bir erkeğe yedirmektedir.
Kızı Paula’nın yaşamının gidişatı da kendisininkine benzeyecek gibidir. 16 yaşındaki Paula’nın hamile olduğuyla ilgili söylentiler başladığında bundan Sylvia’nın sorumlu olduğuna inanır ve kızı bodruma kapatıp ona dozu giderek yükselen eziyet ve işkenceler yapmaya başlar. Zamanla kendi çocukları ve mahalledeki başka çocuklar da olaya dahil olur ve Sylvia’ya muhtelif eziyetler etmeye başlarlar.
2007 yapımı Bir Amerikan Suçu ‘adamı deli edecek filmler’ kategorisine giriyor, zira filmde olanların 1965’de gerçekten yaşandığı gerçeğine insanın bünyesi itiraz ediyor. Ama filmde anlatılan bütün her şey olmuş ki işkence sahneleri gerçekte olduğundan çok daha hafif bir şekilde canlandırılıyor.
Sylvia’nın yaşadıkları en ufak bir ekleme yapılmaksızın da yeterince kan dondurucu ve filmde de olay olduğu gibi anlatılmış. Sonuçta ortaya insanı gerim geren gerecek, rahatsız edici ve etkileyici bir film çıkmış.
Şiddetin insanlara şiddet gibi görünmemesinin tuhaf ve akıl almaz hikayesini anlatan filmin senaryosu mahkeme tutanaklarına dayanıyor. Onları engelleyen bir şey olmadığı takdirde bazı insanların nasıl bir ‘şeye’ dönüşebilecekleri gerçeği insanı hasta ediyor.
Bodruma giren çocuklar birer birer canavarlaşırken ve onlar kendilerini hiç de canavar olarak görmezken izleyici fenalık geçirebilir. Slyvia’ya aşık olan komşu oğlu da şiddetin parçası haline geliyor, kız kardeşi Jenny inanılmaz bir biçimde edilgenleşiyor ve eline bir sürü fırsat geçtiği halde ablasının durumunu ihbar etmiyor, onu kurtaracak hiçbir şey yapmıyor, kızı gören diğer çocuklar da onu kurtaracak bir şey yapmıyor; hiç kimse bir şey yapmıyor. Kapı komşusu Sylvia’nın çığlıklarını duyuyor ve hiçbir şey yapmıyor, deli olur insan!
Hele kız kardeşin tepkisizliği anlaşılır gibi değil, izlerken kızı eline geçirip saçını başını yolmak isteği duymamak mümkünsüz. Evet; Bir Amerikan Suçu (2007) filminde oynayan çocukların bazıları çok küçük ve onların halini görünce küçük çocukları en korkunç şeyler için bile eğitmenin mümkün olabileceğini anlıyor insan ama hepsi bu yaptıkları üstünde düşünemeyecek kadar küçük değil. Sonra, hiç mi merhamet, acıma duyguları yok? Anlamak çok zor.
Tamamen ve bütünüyle mahkeme tutanaklarına ve gerçeklere dayanan filmdeki işkence sahneleri hiç abartılı olmadığı halde insanın tüylerini diken diken ediyor. Bu sahneler görsel olarak az tutulmuş ama dehşetli bir şekilde etkileyici olmuş. Psikopat anneyi canlandıran Catherine Keener, Sylvia rolüne hayat veren Ellen Page, kız kardeşi ve diğer bütün çocuk oyuncular olağanüstü bir performans sergiliyorlar. Çok sarsıcı bir film bu. İnsanın boğazı düğümlenmeden izlemesi zor, hınç duymaması zor – hatta mümkünsüz, anlaması zor.
Gertrude Baniszewski bir duruşmada Sylvia’ya çok sert vurduğundan ötürü ellerinin acısının günlerce geçmediğini ve bu yüzden tahtayla vurmaya başladığını söylemiş. Hayır, kadın bu kadar manyak ama kendi çocuklarına böyle şeyler yapmıyor. Sanki nefret ettiği bir şey Sylvia’da kişileşmiş. Bunları yaparken bir nevi eğitim verdiğini düşünüyor, hatta neredeyse sevap işlediğini falan düşünecek. Böyle birinin beyninin içine girip orada geçenleri okusa insan, okuduğunu anlar mı acaba?
2007 ABD yapımı Bir Amerikan Suçu 97 dakika sürüyor.
Filmin yönetmeni Tommy O’haver. Oyuncu kadrosuysa şu isimlerden oluşuyor: Ellen Page, Catherine Keener, Hayley Mc Farland, Ari Graynor, Evan Peters, James Franco, Scout .Taylor-Compton ve Carlie Westerman.
Okurken bile tüylerim ürperdi. Izleyebilirmiyim bilmem. Insanlarin bu oranda canavarlasmasi inanilmaz.
Rahatsız edici bir film o. Filmlerdeki iyi – kötü, doğru – yanlış her şey insanların yapabileceği şeyler sonuçta ama bu filmde mesela, bunun böyle olduğunu kesin biliyorsun, öyle daha bir sarsıcı oluyor.