Satırlarıma başlarken Nevşehir-Avanos-Ürgüp üçgeninde bulunan ve Kapadokya olarak tabir edilen bölgenin yer yer insanın tüylerini ürperten ve felsefik düşüncelere dalmasına sebep olan güzelliği için bazı ifadelerin yetersiz kaldığını belirtmek isterim. Turizm cenneti, inanç kültürü merkezi, şahane panoramik doğa görünümleri, muhteşem tarihi doku, enfes manzaralar falan gibi tanımlamalar halt etmiş; o derece.
Çocukla Kapadokya turu olayına 4 günlük bir tur çerçevesinde katıldım; fakat gidip oralarda bir-iki ay geçirmek ve daha yakından bakmak, iyice görmek, daha da görmek isterim.
Hacı Bektaş Veli müzesine tekrar gitmek ve orada saatlerce takılmak isterim. Semah ayinini on dakikacık değil de daha uzun süre seyretmek isterim. Hacı Bektaş-ı Veli’nin ruhu oralarda dolanırken hissettiğim samimi hayranlığa hürmeten karşıma çıkıp bana birkaç laf etsin isterim.
Çünkü anladığım kadarıyla kendisi şahane laflar edebilecek, olağanüstü zeki ve geniş ufuklu bir adam…mış. Ki bunları dine yönelik ilgisi ve bilgisi oldukça düşük bir insan olarak söylüyorum. Çok etkilendim. Katlettikleri cesetlerin başında sırıtarak poz veren dindar insan görüntüleri gitti gözümün önünden; vicdanlı, puta tapmaya varana kadar her türlü inancı hoş görecek böyle ne bileyim, bir başka türlü insanlar geldi. Bilmem, yanılıyor da olabilirim aslında. Ama öyle hissettim. Öyle hissetmek çok hoşuma gitti, çünkü ben öyle insanları severim.
Ihlara Vadisi insanı inerken zorlamayan, fakat çıkarken özellikle çokça sigara içen benim gibilerin baya canına okuyan muhteşem bir yer. Çocukla Kapadokya turu etkinliklerim sırasında, daha ilk günde gittik buraya, otele falan gitmeden.
Yolculuk gece saatlerinde gerçekleşti, Kapadokya’ya sabah erkenden vardık ve akşama kadar dolaştık. Bu biraz yorucu oluyor ama başka türlüsü de o günü öldürmek olur. Zaten sınırlı bir süre var ve insan görebildiği kadarını görmek istiyor, o yüzden ister istemez böyle. Fakat otobüste geçen ilk geceden ve yorucu ilk günün ardından otelde bir gece güzelce uyundu mu geçiyor o yorgunluk.
Çocuk da insanı daraltıyor bazen bu arada; yok ‘5 dakka daha uyuyayım’, yok ‘2.5 dakka daha’; yok bilmemne. Sonracıma; rezil bir annelik örneği sergileyerek otobüste ‘Babanı mı daha çok seviyorsun, beni mi?’ diye tutturuyorsun, ‘babamı’ deyiveriyor. 22 yaşını doldurmuş insansın; öyle hissetsen bile gönlümü yapmak için ‘seni’ deyiver işte, diline mi yapışır? Evet, söz konusu çocuk dolu dolu 22 yaşında bu arada. Majesteleri Birinci Nehir Hanım; kendisi biricik kızım olur.
22 yaşındaki çocukla Kapadokya turu 0-6 yaş grubu çocuklarla yapılan turlara göre daha avantajlı tabii ki, fakat ben de kendime göre zorluklar çektim. Kızım gezip tozarken gayet keyifli bir seyahat arkadaşı idi ama kaldığımız otel odasına girince genç bir kız olmaktan çıkıp yatağını toplayamayan, kıyafetlerini katlayamayan bir çocuğa dönüşüyordu; bu gibi işlerinin çoğunu ben yaptım .
Fakat duşunu kendi yapıp yemeklerini de kendi yedi sağ olsun. Hatta ayakkabılarını da bizzat bağlıyor, gurur duyuyor insan, ilk doğurduğumda hapşırdığı zaman elini ağzına kapamayı bile beceremiyordu.
Zaman çok çabuk geçiyor, evet; o yüzden bir yandan çalışıp bir yandan da gezmek lazım. Dünya çok güzel, şahane yerler var. Yazacağım gezi yazıları için konu, fotoğraf falan bakınırken bazen kendimden geçiyorum, uçup da fotoğraflarda gördüğü yerlere konası geliyor insanın. Maddi şartlarım biraz daha iyi olsa daha çok seyahat ederdim, çok isterdim.
Göreme Açıkhava Müzesi de çocukla Kapadokya turu programına dahildi tabii. ‘Tek kelimeyle muhteşem’ lafını utanarak söylüyorum; daha iyisini söyleyebilecek kapasitede olmak isterdim. Burası kaya oluşumlarıyla, kayalara oyulmuş kiliselerle, ibadet odalarıyla, mezarlarla, mutfaklarla, şırahanelerle dolu bir açık hava mekanı. Kiliselerdeki fresklerin bir kısmının üstüne insanlar isimlerini falan yazmış maalesef. Yani, bunun karşısında hakkaten söyleyecek söz yok.
Eh, bir ülkenin en üst düzey insanları tarihi kalıntılara ‘çanak çömlek, testi mesti, kıvır zıvır’ diyerek burun bükebiliyorsa daha az üst düzeydeki insanları bunu haydi haydi yapar. Yapmasalar iyiydi ama. O freskler hikayeler, efsaneler, inançlar barındırıyor; ne istersin ki onlardan? Senin gibi insanlar yaşamış; yemek yemiş, şarap içmiş, dua etmiş, ibadet yapmış, gülmüş, ağlamış, gezmiş, doğmuş, ölmüş; emek vermiş, çizmiş, boyamış. Karalamanın anlamı ne?
Kapadokya bölgesinde gezerken peri bacaları gördük, şahane tepelerden muhteşem manzaralar seyrettik, semah ayini izledik, çömlek kebabı yedik, Kayseri turu attık, Kapadokya’daki bir sürü noktaya gittik, fotoğraflar çektik vs. Kayseri’de telesiyeje bindik. Erciyes Dağı zirvesindeki karlarla şahane ve mağrur görünüyordu. Donduk o telesiyejde var ya, geberdik. Ama yine de çok güzeldi. Paşabağları diye bir yere gittik, Uçhisar ve Ortahisar kalelerini gördük; kısacık süreler boyunca kaldığımız ve adlarını hatırlayamadığım yerler gördük. Kısa bir tur programı biraz aceleci bir şey oluyor ister istemez, bunun daha iyisini ve daha uzun sürelisini yapmayı çok çok isterim.
Yalnız şöyle bir şey var: Tur şirketlerinin; en azından bizim başvurduğumuz şirketin şöyle bir özelliği: İnsanları şahane yerlerde kısa süre tutuyorlar; şarap evi, çömlek yapım ve satış yeri, oniks taşından yapılmış takıların bulunduğu yerlerde daha fazla. İnsanların buralarda yaptığı alışverişlerden bir çıkar sağlanıyor besbelli; fakat sen de bu yüzden çileden çıkıyorsun. Toplasan belki yarım gün bu tür şeylere gitti, çok sinir oldum, çok. Başka bir sürü insan da öyle.
Arkadaş; böyle muhteşem bir memleket, bu kadar sınırlı vakit; bir saatten fazla zaman takı seyrederek mi geçer? =( Tura katılan kadınların bu yüzden çok mutlu olduklarını akıllarına bile getirmesinler, toplu olarak fenalık geçirdik. İnsan peri bacası görmek, freskleri izlemek, Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi’nde daha çok gezmek, Ihlara Vadisi’nde birkaç saat daha geçirmek mi ister iki saat bileklik, kolye seyretmek mi? Cevap veriyorum; ‘a’ şıkkı.
Tuz Gölü ise çocukla Kapadokya turu maceramın dönüşünde gördüğüm ayrı bir güzellik. Gerçekten görülmeye değer, enfes, şahane, süper, on numara, muhteşem, müthiş, harika. Lütfen gidiniz, görünüz.
Etkilendiğim başka bir şeyi yazarak bitireyim: Oralarda otobüsle gezerken doğanın sarı renk ağırlıklı olduğunu görüyor insan; bin bir tonda sarı renk. Bu da akılda kalan, insanı etkileyen, düşünceye daldıran şeylerden biri; sarı bir doğa. Civardaki dağlardan da sarı taşlar çıkıyormuş, bu taşlardan yapılmış çok hoş evler gördüm. Şahane bir gökkuşağı gördüm. Ve dördüncü günün sonunda rüya bitti maalesef. Şimdi çalışıp yeni rüyalar görmek için para biriktirmek lazım.