Galata’da Bir Gün

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Daha önce birçok defa Galata’ya gitmeme rağmen bir türlü dolu dolu gezme fırsatım olmamıştı.  Geçen haftalardan birinde  Galata’da bir gün geçirme imkanı doğdu ve ben çok sevindim.  Oğlum istemese de kızım teklifimi sevinerek kabul etti. Erken kalkma ve hazırlanma konusunda akşamdan kendisiyle anlaştık.  Tam olarak planladığımız saatte değilse de geç olmadan yola düştük.

 

Trafiğe takılıp geç kalacağım diye endişe duysam da o gün kızımın şansına yollar açıktı. Kadıköy’e geldik ve motorla Karaköy’e geçmeye karar verdik. Bu yolculuğu motorla yapmak bana her zaman keyif vermiştir. Önce Eminönü’ne, sonra Karaköy iskelesine yanaştık. Alt geçitten geçip dolaşmaya başladık.

Bankalar Caddesi’nden girdiğimizde sağlı sollu eski güzel binaları görünce kızım makineyi eline alıp fotoğraf çekmeye girişti. Tarihi binaları incelemeye başladık. Bu sokakta Türkiye İş Bankası Galata şubesi  ihtişamı ile hemen dikkatimizi çekti. Sonra biraz yürüyünce uzun zamandır görmek istediğim ve nerede olduğunu bir türlü çıkaramadığım Kamondo Merdivenlerini  görünce yıllardır aradığım hazineyi  bulmuş gibi oldum. Bu merdiven 1850 yılında, o semtte bankerlikle uğraşan meşhur Kamondo ailesi tarafından Abraham Salomon Kamondo adına yaptırılmış. Merdivenleri bulunca birkaç poz çekmeden geçmedik. İnen çıkanın olmadığı zamanları kollamak gerekti ama sonunda hallettik.

Biraz ilerleyince karşımıza bütün heybetiyle Merkez Bankası İstanbul Şubesi çıktı. Onu da uzun uzun inceledik, fotoğrafını çektik ve yürümeye devam ettik. Biraz dik bir yokuş çıkmaya başladık. Bu semt tarihi binaların yanında bakımsız sıradan yapıları da barındırıyordu. Ya da ikisinin arası binalar. Burası ağırlıklı olarak elektrik malzemelerinin satıldığı bir yerdi. Arada biraz fazla renkli bir bina görünce çekmeden duramadık. Sonra karşımıza cephesi dar olsa da renkli bir kafe,  rengarenk bir grafiti çalışması ve giriş kapısının üstünde fıçı olan bir şarap evi çıktı. Burası Kule Çıkmazı idi ve Galata Kulesi ile buluşma noktamızdı.

Önceden gittiğimde gözüme kestirdiğim Şirin Fırına gittik. Fırın kulenin karşısındaki sokakta(Büyük Hendek Caddesi). Dışı kadar içi de dikkat çekici. Yiyecekler özenle hazırlanmış vitrini süslüyor. Mutfak kısmının kapısı,  herkes rahatlıkla gelip baksın diye açık. Mekanda yiyecekler dışında özenle hazırlanmış hediyelik kartpostallar, kitap ayıracı, reçeller, zeytin çeşitleri de mevcut. Aklım yiyeceklerde kalsa da başka zaman deyip devam ettik.

Kızım Galata kulesine çıkmak istediği için o tarafa yürüdük. Kulenin yanındaki Kore Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Dostluk Anıtını fark ettik. Yanında Sultan Mahmut zamanında su ihtiyacını karşılamak için 1732 yılında yapılan Bereketzade Çeşmesi vardı. Dışarıdan kulenin resmini çekip içeri girmek için merdivenlere yöneldik. Güvenlikten geçip gayet makul bir ziyaret ücreti verdikten sonra simülasyonla  İstanbul’u helikopterle gezebileceğimiz bir bölüm olduğunu öğrendik. Kızım için bunun da parasını ödeyip yukarı çıktık.

Asansörle 7. kata çıktık.  Sonra da 2 kat yukarıya çıkarak seyir balkonunun kapısına geldik. Oraya gelince yükseklik korkum başladı ama bu manzara kaçmaz diye düşüdüm. Kızımla duvarın dibinden ayrılmadan yavaş yavaş kulenin etrafını dönmeye başladık. Gerçekten manzara çok güzel ama her yerin beton yığını olduğunu görmek çok üzücü.

Sonunda içeri giriş kapısına gelince yeter girelim dedik. Girince de rahat bir nefes aldık. Binanın bir katı kafeterya, bir katı lokanta.  Başka bir zaman da yemeğe geleceğiz. Uyarıları dikkate alarak merdivenlere yöneldik. Daha önce geldiğimde böyle hissetmiş miydim hatırlamıyorum ama merdivenler bana çok dar ve basık geldi. Bir an buradan nasıl ineceğim diye kabus yaşadım. Boğazımı sıkıyorlarmış gibi hissettim ve koşar adım inmeye başladım.  Kızımın bir ara anne bekle, dediğini duyunca sen de çabuk in deyip devam ettim.

Sonunda 7.kattan 2.kata gelmiştik. Biraz bekledikten sonra simülasyonda İstanbul turu yapacaktı kızım. O içeri girdi, ben dışarıda bekledim. Hoşuna gitmiş olarak çıktı. Tabi merdivenler dar olunca onu beklerken kabus senaryoları yazdığımdan çıkınca çabuk iniyoruz dedim. Kapıdan çıkınca da derin bir oh çektim.

Bu arada tramvay kafeyi  de unutmadık. Eve dönme zamanı gelmişti. Geldiğimizden farklı bir yoldan Karaköy’e, motor iskelesine indik. Balık ekmek yedikten sonra iskeleye gittik. İskelede arkada duran 3 katlı bina dikkatimizi çekti. En çok da çatısındaki otlar ve tabii ki martılar. Bu arada martıların bir anda toplanıp gökyüzünde iskelede bekleyenlere özel dansları görülmeye değerdi.

Bu Galata gezisi bize büyük keyif verdi. Belki bir gün yine yaparız.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Galata’da Bir Gün

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni yazılardan haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Giriş Yap

Bin Kelam ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin