1950’lerin modası dönemin sosyal yapısını ve 1960’ların altın çağının habercisi olan yılları yansıtmanın yanı sıra günümüz giyim alışkanlıkları üzerinde de büyük ölçüde etkili olmuştur. II. Dünya Savaşı’nın sonlanmasının ardından dünyanın değişen dengeleri başta güçlü ekonomiler olmak üzere tüm dünyada politika, günlük yaşam ve iş yaşamının yanı sıra moda anlayışını da büyük ölçüde değiştirmiştir.
Yazımızda hem bu konuda ilham almak isteyen ziyaretçilerimize stil önerisi niteliğinde bilgiler sunacak, hem de dönemin genel atmosferinden ve bunun modaya olan etkisinden özetle bahsetmeye çalışacağız.
2. Dünya Savaşı sırasında ve savaşın bitimini izleyen 1940’lı yıllarda moda sektörü dünya ticaretinin sekteye uğraması nedeniyle kısıtlı kumaş stoklarına, pek çok fabrikanın ve üretim evinin silah ve savunma sanayi amacıyla kullanılması nedeniyle de iğne ve ipliğe mahkum durumdaydı.
Bu nedenle üretilen kıyafetlerde öncelik kalite, tarz ya da göz zevkinden önce bu sınırlı kaynakların en kullanışlı biçimde değerlendirilmesinde idi.
Savaşın bitmesi ve söz konusu sınırlılıkların ortadan kalkması 1950’li yıllarda başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm dünyada yepyeni ve taptaze bir moda akımının doğmasına neden oldu. 1950’lerin kıyafetleri genel olarak bol bol kumaş, pili, kabarık astarlar ve gösterişli yakalar içeriyordu.
Giysi üretiminde en sık tercih edilen kumaşlar genellikle yüksek ve bazen de orta kaliteli yün, tafta, naylon, suni ipek ve deri iken alabildiğine parlak ve gösterişli renk ve desenler moda dünyasının küllerinden yeniden doğduğunun habercisiydi.
1950’li yıllar modada ve diğer tüm sektörlerde yaşanan bu canlanmayla günümüzde etkisini hala sürdüren tüketim çılgınlığının da başlangıç noktası oldu.
1950’lerin Kadınları
Sosyal Değişimler ve 1950’ler Modası
Savaşın bitmesinin ardından erkekler bıraktıkları işlerine geri dönmeye, kadınların büyük çoğunluğu ise iş dünyasından ayrılarak yeniden ev içinde aktif görevler üstlenmeye başladılar.* Bu durum haliyle tüm dünyada doğum oranlarında bir artışa neden oldu ve 1950’lerin seri üretimi ev kadınlarına yönelik kıyafet ve ev gereçleriyle bebek giyimi ve eşyalarına yöneldi.
Bu yıllarda büyük ve ünlü mağazalar hazırladıkları giyim kataloglarında sattıkları kıyafetlerin kadınların ya eşlerini daha kolay memnun etmelerine, ya da kendilerine kısa sürede uygun bir eş bulmalarına yarayacağını iddia ediyorlardı. 1950’lerin erkek modası için hazırlanan reklam ve kataloglar bile kadınlara yönelikti, çünkü eşlerinin kıyafetlerini de büyük ölçüde kadınların seçeceğine inanılıyordu.
Bunun yanı sıra belli sosyal grup ve statülerden kadınların nasıl görünmeleri gerektiğine dair güçlü ve etkisi neredeyse tüm dünyada hissedilen yeni bir algı söz konusuydu.
(*Bu noktada Binkelam ailesi olarak bunu tercih eden/isteyen kadınların işgücüne aktif katılımını sonuna kadar desteklediğimizi, yazımızdaki bilgilerin bizim görüşlerimizden ziyade dönemin sosyal atmosferini yansıttığını dipnot olarak ekleyelim.)
1950’lerin İdeal Vücut Tipi: İnce Bel, Yuvarlak Kalçalar
1950’li yılların modası her ne kadar bir önceki döneme göre çok daha canlı ve çeşitli olsa da aslında temellerini sakinlik, uyumluluk ve kurallara uygunluk üzerine kurmuştu. Bu yıllarda kadınlara dayatılan ve dönemin moda anlayışıyla mükemmel bir uyum sağlayan ideal vücut yapısı oldukça ince bir bel, belirgin kıvrımlı kalçalar ve büyük ama giyilen iç çamaşırı ve kıyafetlerle belli bir kalıba hapsedilmiş göğüslerdi.
Günümüzün mankenleriyle karşılaştırıldığında bu standartlar göze çok daha rahat ve doğal görünseler de yine de kadın vücudu üzerinde büyük bir baskı söz konusuydu.
Dönemin en çok üretilen ve satılan parçaları arasında, esas kıyafetlerden sonra, sıkı bel korseleri, göğüsleri biçimlendirmeye yarayan büstiyerler ve ağırlıklı olarak lateks ve naylondan üretilen vücut şekillendiriciler yer alıyordu. Vücut ölçüleri bu standartlara uymayan ya da dökümlü kıyafetler giymekten hoşlanan kadınlar ise kendilerine uygun kıyafetler bulmakta son derece zorlanıyorlardı.
“Örnek Kadın” Kıyafetleri
Kadınlar için 1950’lerin modası ev içinde günlük olarak giyilecek kıyafetler, parti ve sosyal etkinlik kostümleri, hamile kıyafetleri, evden yürüyüşler ya da kısa çarşı-pazar ziyaretleri için çıkıldığında tercih edilecek kombinler ve çalışan kadınlar için üretilen iş kıyafetleriyle sınırlıydı. Üretilen kıyafetlerin amacı ise onları giyen kadınları değil eşler, komşular, arkadaşlar ve bazen de işveren ve iş arkadaşlarından oluşan bir sosyal çevreyi memnun etmekti. Dolayısıyla 1950’lerin kadın modası söz konusu olduğunda bireysellikten, bağımsız bir kimlikten veya kişiye özgü tarzlardan bahsetmek pek de mümkün değildi.
Kalıplara Sığmayan Stil
Önceki bölümde de de bahsettiğimiz gibi 1950’li yılların modası kıyafet kesim ve biçimleri bakımından özellikle de kadınlar için fazlaca zengin sayılmazdı. Ancak yine de ortada etkileri yeni yeni geçen bir savaş dönemi söz konusuydu ve insanlar zor yılların ardından hayatlarına biraz renk katmanın çarelerini arıyorlardı.
1950’lerin kadınları çareyi kolayca buldular: tek tip görünen kıyafetleri birbirinden canlı renk ve desenlerle farklılaştırarak tarzlarını ortaya koymak. Bunun yanı sıra tüm ailenin, yalnızca anne-kız ve baba oğulların ya da kız ve erkek kardeşlerin birbirinin aynı renk ve desene sahip “takım” kıyafetler giymeleri de 1950’li yıllarda yükselen bir trend idi.
1950’lerde Erkek Ve Genç Modası
Erkekler İçin Değişen Bir Şey Yok
1950’lerin erkek modası önceki yıllara nazaran kadınlarınkine göre çok daha az değişim geçirdi. O yıllarda beylerin kıyafet seçenekleri her biri tarz olarak birbirine benzeyen takım elbiseler, spor ceketler, bol hırkalar ve pek de bir özelliği olmayan günlük kıyafetlerle sınırlıydı.
Günlük giyimde kimi zaman kadınlardakine benzer canlı renk ve desenler göze çarpsa da iş ve davet kıyafetlerinde ne kesim, ne kalıp, ne de renk açısından fazlaca bir değişim yaşanmadı.
Gençlerin Yükselişi
1950’lerin ortalarında ekonominin rayına oturması ve tüketimin hız kazanmasıyla gençler tarihte ilk kez tarzlarını çocuk ve yetişkinlerinkinden ayrıştırmaya başladılar. Hem ailelerinden cep harçlığı alan, hem de yarı zamanlı işlerde çalışarak kendi paralarını kazanan 13-25 yaş aralığındaki gençlerin yeni elde ettikleri maddi özgürlüğü kişisel tarzlarını ortaya koymak için kullanmak istemelerin moda endüstrisini bu yaş gruplarına yönelik üretim yapmaya itti.
Televizyon, müzik ve sinemanın birer propaganda aracı olmaktan uzaklaşıp eğlence amaçlı içerik üretmeye yönelmesiyle 1955 sonrasında gençlerin ve genç yetişkinlerin tarzları da olgunlaşmaya başladı.
Bunun yanı sıra yine aynı yaş grubuna yönelik, yalnızca okul dansları ve mezuniyet balosu gibi etkinlikler için kıyafetler tasarlayan pek çok üretici piyasada yerini aldı.
Değişimin Başlangıcı
1950’lerin sonlarına doğru yeni yeni esmeye başlayan moda rüzgarları yön değiştirdi ve hem kadınlar, hem de erkekler için daha çok esnekliğe ve seçeneğe sahip, tutuculuktan uzak kıyafet modelleri üretilmeye başladı. Desenli t-shirt ve bluzlar, motorcu ceketleri ve işlemeli çizmeler özellikle genç erkeklere asi bir tarzın kapılarını araladı. Her boydan pantolonlar, taytlar, bermuda ve mini şortlar ise kadınlar için yepyeni bir giyim tarzını müjdeliyordu.
1950’lerin modası barındırdığı güçlü uyum ve tüketimcilik vurgusuyla dönemin sosyal atmosferinin tam bir yansımasıydı. 1960’lara gelindiğinde ise bu tutucu tarzın yerini bireysellik ve çeşitliliğe önem veren daha zengin bir moda anlayışı aldı.
1950’lerin Kıyafetleri
1950’lerin Elbiseleri
1950’lerin başlangıcına damga vuran elbiseler Christian Dior tarafından “Yeni Görünüm” adı verilen tasarımlar çerçevesinde üretildi. 1950’lerin elbiseleri genel anlamda belden aşağı bollaşarak inen, etek uçları baskılı, bel kısmı aşırı dar modellerden oluşuyor ve dönemin ideal vücut tipi olan kum saati görünümünü destekliyordu.
Vücudu tamamen saran ve zarif hatları ortaya çıkaran dar elbiseler de özellikle üst gelir sınıfından kadınlar tarafından tercih ediliyordu.
Elbiselerin yakasına orta ya da yüksek kalitede mücevherler ya da gösterişli yakalar da dikilmesi de son derece alışılmış bir uygulamaydı. 1930’lu yıllara damga vuran halter elbiseler 1950’lerde günlük giyime uyarlanmış halleriyle geri döndüler. Bu tarz elbiseler daha çok çizgili ya da çiçek desenli olarak üretiliyordu.
Kokteyl elbiseleri de ilk kez 50’li yıllarda sosyal aktivitelerde giderek daha fazla rol almaya başlayan kadınların çok özel durumlarda giyilen abiye elbiselerle günlük elbiseler arasında bir seçenek aramaya başlamalarıyla ortaya çıktı.
1950’lerin Üstleri
1950’lerin üst parçaları büyük ölçüde kadınlara feminen, kıvrımlı ama aynı zamanda yarı muhafazakar bir görünüm kazandırmak üzere tasarlanmıştı. Bu yıllarda kadınlar formlarını kalçaya oturan dar eteklerin üstüne uç kısımları fırfırlı kısa bluzlar giyerek vurguluyorlardı. Kolay yıkanabilir kumaşlardan üretilen baskılı ve kendiliğinden yakalı üstler de oldukça popülerdi ve bunlar da vücudu saran eteklerle kombinleniyordu.
1950’lerin Etek, Pantolon ve Şortları
Kalem etekler ilk kez 1950’li yıllarda ortaya çıktılar ve genellikle fırfırlı bluzlar ve baskılı üstlerle birlikte kullanıldılar. Dönemin bir diğer popüler parçası ise bileğe kadar uzanan pilili ve kabarık eteklerdi.
İnsanların spor giyime yönelmeye başlamasıyla kapri ve bermuda pantolonlar ile bilek hizasında biten alt parçalar moda olmaya başladı. Bu tarz altlar çoğunlukla baskılı, kısa, sade t-shirtler ya da örgü kazaklarla kombinlendi. 1950’lerde hemen her köşe başında bermuda pantolonlarını sade, çiçek desenli bluzlar ve tek renkli kemerlerle tamamlamış kadınlara rastlanabiliyordu.
1950’lerin Ayakkabıları
Geçmiş yılların ayakkabıları hala kabul görse de 1950’li yıllar bugün de şıklık ve zarafetin simgesi sayılan stilettoların hem doğuşuna, hem de altın çağına tanıklık etti. Pek çok kadın 30’lu ve 40’lı yıllarda kullandıkları alçak topuklu ayakkabılarını dolaplara kaldırıp evlerinde bile stiletto ayakkabılar giydiler. Oxford ayakkabılar da 1950’lerde özellikle genç kadınlar tarafından sıklıkla tercih edildi.
1950’lerin Aksesuarları
1950’lerde tüm aksesuarlar tek bir amaca hizmet ediyordu: kıyafeti zenginleştirmek ve daha gösterişli hale getirmek. Günümüzde de sıklıkla kullanılan, clutch da denilen küçük el çantaları ilk kez bu dönemde popülerlik kazandı. Bu çantalar genellikle hemen hemen aynı renk ve desene sahip ayakkabılarla kombinlendiler.
Şapkaların 30’lu ve 40’lı yıllardaki popülerliği 1950’lerin başlarında devam etse de bu dönemin sonlarına doğru özellikle büyük şapkalar popülerliklerini yitirdiler. Bunların yerini şık ve her an kuaförden çıkmış gibi görünen saç modelleri aldı. Zaman zaman bu saç modellerinin başa görünmez tokalarla tutturulan küçük şapkalarla birlikte kullanıldığı da oldu.
1950’li Yılların Stil İkonları
Marilyn Monroe: Marilyn Monroe kariyerindeki ilk yükselişini 1953 yılında Erkekler Sarışınları Sever (Gentlemen Prefer Blondes) filmiyle yaptı. Tüm zamanların ve 1950’lerin moda ikonları arasında en popülerlerinden biri olan Monroe’nun hemen hemen tüm kıyafetlerinde söz konusu yılların etkilerini güçlü biçimde görmek mümkün.
James Dean: 1950’lerin erkek modası denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri düz beyaz t-shirtleri ve deri ceketleriyle isyankar tarzın temsilcisi olan James Dean’dir. Dean’in genç erkeklerde kot pantolon modasını başlatan isim olduğunu dahi söyleyebiliriz.
Kraliçe II. Elizabeth: II. Elizabeth’in 1953 yılında televizyonlarda canlı olarak yayınlanan taç giyme töreninde tercih ettiği Norman Hartnell imzalı elbise -üzerindeki sayısız mücevherler hariç- 1950’lerin tarzını eksiksiz olarak yansıtıyordu.
Elvis Presley: Rock’n Roll’un kralı Elvis’i düşündüğünüzde aklınıza ilk olarak deri ceketlerin geldiğine eminiz. Ancak ünlü yıldız modaya asıl damgasını yakası alabildiğine açık gömlekleri ve mokasen ayakkabılarıyla vurdu.
Grace Kelly: Grace Kelly’nin stili oyunculuk yaptığı dönemlerde de pek çok kadına ilham veriyordu. Güzel yıldızın ismini moda tarihine altın isimlerle yazdıran ise 1956 yılında Monako prensiyle evlenirken giydiği gelinlik oldu.
Buddy Holly: 1950’li yılların rock’n roll ve country müziğinin unutulmaz ismi Buddy Holly de kalın çerçeveli gözlükleri ve üstünden hemen hiç çıkarmadığı gri blazer ceketi ile 1950’li yılların erkek modasının en önemli ikonlarından biri oldu.
Brigitte Bardot: Bardot’un 1953 Cannes Film Festivali’nde taktığı saç bandı vakit kaybetmeden dönemin en popüler aksesuarları arasında girdi. Bardot’ya 1950’lerin stil ikonları arasında ayrı bir yer kazandıran şey ise bikiniyle poz veren ilk kadınlardan biri olmasıydı.
Frank Sinatra: Frank Sinatra’nın tarzı 1950’li yıllarda hem sade ve özensiz, hem de şık ve modaya uygun görüntünün mümkün olduğunu kanıtlıyordu.
Sophia Loren: Bugün tüm dünyanın hayranlık duyduğu Sophia Loren ilk oyunculuk deneyimini 1953 yılında gösterime giren Aida filminde yaşadı. Ünlü yıldız o yıllarda kendisine kusursuz kum saati görünümünün sırrını soran bir muhabire “Gördüğünüz her şeyi spagettiye borçluyum.” Şeklinde cevap vermişti.
Audrey Hepburn: Audrey Hepburn günümüzde bile hayranlık uyandırmaya devam eden ikonik stilini o zamanların adı duyulmamış tasarımcısı, şimdinin dünya markası Givenchy’e borçlu. Hepburn’le Givenchy’nin ilk ortaklığı ise 1954 yılına dayanıyor.
50’li yıllarda moda için tıklayın