Samsara sözcüğü Sanksrit dilinde ‘doğanın sonsuz döngüsü’ anlamına geliyor. Hint Mitolojisi’ne göre insan ruhu altın, gümüş, bakır ve demir çağları arasında ebedi bir döngüyle hareket ediyor. Bir sükunet ve huzur çağı olan Altınçağ filmde dünyanın değişik yerlerinden doğanın enginliğini vurgulayan, mistik görüntülerle anlatılıyor. Gümüşçağ’da insanın toplumun mekanikleşmesi sonucunda kendinden uzaklaşmaya başlaması, Demirçağ’da ise teknolojik anlamda en üs seviyelerde olup erdemlerini kaybetmesi hikaye ediliyor. Bakırçağ’da ise birey erdemsiz ve bozulmuş hale gelmesinden duyduğu rahatsızlığın etkisiyle maneviyata yöneliyor. 25 farklı ülkede çekilen ve tamamlanması 5 yıldan fazla süren yapım izleyiciye saf bir sinema deneyimi sunuyor.
Samsara anlatmak istediği şeyleri hiç diyalog kullanmadan, dünyanın çeşitli yerlerinden görüntüler vererek anlatılıyor. Bu görüntüler arasında kilise motifleri, müthiş doğa manzaraları, dinlerin riyakar uygulamalarını hicveden görüntüler, çöp dağlarından bir şeyler toplayan yoksulluk içindeki insanlar, hepsi aynı üniformaları giymiş ve bireysel farklılıkları görmezden gelinen fabrika işçileri, şişme bebekler ve tıpkı onlar gibi birer meta olan striptizci kadınlar, gözünden akan bir tek damla yaşla çok şey anlatan bir geyşa, Kabe ziyareti yapan Müslümanlar, Sultanahmet’te okunan ezan ve filmin başında onca uğraşarak yaptıkları Mandala’yı şimdi bozmakta olan Budist rahipler gibi görüntüler bulunuyor. Mandala’nın bozulması döngünün tamamlandığını simgeler; birey artık bozulmuşluklarından arınarak kendini yeni baştan yaratmaya hazırdır.
İzleyiciye duyularını harekete geçirecek benzersiz ve biraz da ruhani bir sinema yolculuğu vaat eden Samsara’nın yönetmeni geniş açı ve time lapse kullanımı bakımından dünyanın başta gelen sinemacılarından biri olan Ron Fricke. Samsara analog 70 mm formatla çekildi ki bu format artık çok az filmde kullanılıyor. Fricke adını adeta bir efsaneye dönüştüren Baraka adlı ödüllü belgeselinden sonraki ilk filmini çekmiş oluyor. Aradan geçen zaman tam 20 yıl.