2010 Norveç yapımı Şeytan Adasının Kralı filmini önce filmi iki gün önce DVD’den izlemiş birinin gözüyle anlatmak istiyorum: 1915’de yaşanmış gerçek bir olayın beyazperdeye uyarlanmış hali olan film bir noktaya kadar biraz ağır bir şekilde akıyor. Fakat bir noktadan sonra, hele ki çocukların isyanı başladıktan sonra izlediğim sahnelerin midemde kasılmalar, karnımda ağrılar yarattığını ve çocuklar filmin sonunda adayı basan devlet güçlerinden kaçarken, hele ki bir ayağı tahta olan çocuğun kaçışını izlerken koltukta zıp zıp zıpladığımı belirtmek isterim.
Zıpladım; çünkü kaçabilmelerini istiyordum. Çünkü gencecik çocuklar, sübyancı bir it (affedersiniz ama tam olarak öyle, az bile söylüyorum) formundaki ‘koruyucu baba’ sıfatlı öğretmen ve ıslah evinin müdürü şahane bir oyunculuk sergiliyorlar ve insan müdür bağıra bağıra ölürken koruyucu babanın da ona eşlik etmesini ve çocukların da bu hayattan kurtulmasını istiyor. Filmdeki çocuklar birtakım suçlar işledikleri için orada bulundukları halde böyle istiyor; çünkü ‘orantısız güç’ kullanımı had safhada ve bu insanı deli ediyor.
Filmi izlerken sadece ruhsuz müdürle koruyucu manyak belalarını bulsunlar ve çocuklar onlardan da, o yerden de kurtulsunlar istedim. Başka türlüsü mümkün değildi.
Marius Holst yönetmenliğindeki Şeytan Adasının Kralı veya Kongen Av Bastoy ya da King of Devil’s Island Norveç’teki Bastoy Adası’ndaki bir ıslahevinde geçiyor. Çocuklar buradan ancak müdür bunun zamanının geldiğine karar verince çıkabiliyorlar ve kendisinin bu kararı vermesi duruma göre 8-10 yıl sürebiliyor. Muhtelif suçlar işlemiş olan çocuklar burada ucuz iş gücü olarak fena halde çalıştırılıyor, sömür sömür sömürülüyor, kırbaçla falan terbiye (!) ediliyorlar.
Dış dünyadan kopuk olan bu yerdeki çocuklara Erling ve İvar adında iki çocuğun daha katılmasıyla olayların seyri biraz değişmeye başlıyor. Filmin sonunda büyük bir isyan başlıyor ve o sahneleri seyrederken işte, izleyicinin mide ağrıları doruğa çıkıyor.
Kızımla beraber izledim; kafamı başka tarafa çevirip “Kaçtılar mı, kaçabildiler mi, yakalandılar mı?” diye ona sorduğumu hatırlıyorum. İki arkadaşın buza kesmiş denize basa basa karşıya geçmeye çalışmaları, sağlam olanın bir bacağı tahta olanı sırtında taşıması, vefaları, bağlılıkları, buzlar her çatırdadığında insanın yüreğine inecek gibi olması vs…vs…vs…
Oyunculuklar muhteşem, çok gerçekçi ve çok etkileyici, bakışlar, mimikler, konuşmadan anlatılan şeyler, çocukların gözleri, sübyancı domuzun gözleri, müdürün insanı deli eden iğrenç ve ruhsuz soğukkanlılığı, çocuklara oynadığı dehşet oyun; çok etkileyici, çok.
Belki bir yere kadar ağır tempolu ve klişe bulacaksınız filmi; ama sonra kendini affettirecek ve muhtemelen başkalarına tavsiye edeceğiniz filmler arasına girecek.
2 saat 25 dakika süren dram/aksiyon tarzı filmin oyuncu kadrosu şöyle: Stellan Skarsgard, Kristoffer Joner, Trond Nilssen, Morten Lovstad, Daniel Berg, Odin Gineson Broderud, Magnar Botten ve Magnus Langlete.