Ne zamandır aklımdaydı sirk hayvanları hakkında bir yazı yazmak, az önce de bu konudaki başka yazıları gözden geçirmeye başladım. Ve şöyle düşündüm bakınırken; bir gün torunum olursa onu sirke götürmeyeyim ben, eksik olsun öyle eğlence.
Çünkü görünen o ki sadece izleyeni eğlendirecek bir gösteri bu, izlenen gösteri hayvanları ise, eğlenmek bir yana, eziyet çekiyorlar. Doğal yaşamlarından koparılıyor, doğalarında olmayan şeyleri yapmaya zorlanıyorlar. Büyük, renkli, parlak perdelerin arkasındaki dünya seyircilerin gördüğü dünyadan çok farklı bu açıdan besbelli.
Bu benim için yeni bir düşünce. Bir zamana kadar, kürk kaban, ceket yapımı için hayvanlara nasıl eziyet edildiğini bilmezdim, öğrenince ç0k rahatsız olmuş ve bir dünya param olsa da gerçek kürkten yapılmış giyim eşyaları almam; diye düşünmüştüm. Sirk hayvanlarının nasıl bir hayat yaşadığını öğrenince de, şimdiye kadar hiç sirke gitmedim, şimdiden sonra hiç gitmem; diye düşündüm.
Yunusla terapi yapmak diye bir şey varmış, bunu da bilmezdim. Makale yazarlığı yaparken çok şey öğrendim ben, şimdi de bunları öğreniyorum. Yunus terapisi ile otistik çocukların iyileşme sürecinin hızlanacağı umuluyor, yunuslarla beraber yüzmenin insana iyi geleceği yolunda görüşler var. Ama bunun için havuzlara kapatılan yunuslar mutsuz ve huzursuz oluyorlar, hatta öfkeleniyorlar ve bu yüzden tehlikeli hale gelebiliyorlar.
Balık kategorisine değil memeli kategorisine giren yunuslar ileri düzeyde bir zekaya sahip olan hayvanlar; bu yüzden mayın avlamak, gemilere yaklaşıp bomba patlatmak gibi amaçlarla da kullanılabiliyormuş. Su altında insanları etkisiz hale getirmek için de hatta. Ama bunlar hep eziyet.
Yunus eğitimi verilen yunusların Diazem verilerek sakinleştirildiğini, çok fazla çalıştırıldığını, hep aynı işi yapmaktan çıldıracak hale geldiğini, ülser olup (Bunun stresten olduğu düşünülüyor) mide koruyucu ilaç kullandığını biliyor muydunuz? Ben de bilmiyordum.
Doğal ortamlarında günde 70 km. yüzen bu hayvanlar havuzda bunu yapamıyorlar. Biz ne görüyoruz; hoplayıp zıplayan keyifli yunuslar. Gerçekte olan ne; ailesinden koparılmış, dar alanlara kapatılmış, çoğu gerekli hijyen şartlarının sağlanmadığı pis ortamlarda yaşayan ve doğalarına aykırı şeyler yapmayı öğrenmeleri için çalıştırılan mutsuz ve sinirli yunuslar.
Çok da para varmış yunus sektöründe; terapiler için, yunuslarla aynı havuzda yüzmek, fotoğraf çektirmek için bir sürü para alıyorlar insanlardan.
Çocuklarda hayvan sevgisi oluşturacağı düşünülen, insanlara keyifli saatler geçirten sirklerde yaşayan sirk hayvanları nasıl da tabiatlarına aykırı şeyler yapıyorlar, bunu şimdi düşünüyorum. İnsan konuyu araştırana kadar bunun farkında olmuyor veya ‘Ay ne akıllı hayvanlar, ne zeki şeyler, neler de öğrenebiliyorlar’ falan diye düşünüyor galiba.
Ama nasıl öğreniyorlar? Küçük kafeslere kapatılmış halde yaşayarak, her türlü ihtiyaçlarını bu kafeslerin içinde görerek mesela; geniş yeşil alanlarda sere serpe dolaşması gereken hayvanlar için büyük bir işkence olmalı bu.
Bebek filler, annelerinin yanında büyümeleri gerekirken, küçük yaşta daha kolay ve çabuk öğrenirler diye ailelerinden uzaklaştırılıyorlar.
Bazen hayvanlara bilinçli olarak gerekenden daha az yiyecek veriliyor ki daha iyi performans gösterebilsinler. Yavru hayvanlar kaçmamaları için iplerle bağlanıyor, iplerden kurtulmak için verdikleri mücadele yüzünden vücutlarında kesikler oluşuyor.
Normal şartlar altında yapmadıkları ve yapmayacakları hareketleri yapmayı öğrenmeleri için acı çektiriliyor gösteri hayvanlarına. Bir aslanı, bir ayıyı uysal, söz dinleyen, komutlara uyan hanım hanımcık bir hayvan haline getiriyorlar; nasıl getiriyorlar? Hapsederek, eziyet ederek, mahrum ederek. Başka türlü o hayvanlar o hale gelmez ki, de mi?
Yazı için fotoğraf bakarken yüzüne palyaço makyajı yapılmış, bir balerine veya prensese falan benzeyen – öyle hareket eden vahşi hayvanlar gördüm, olacak şey mi?
Kanca, boru, kırbaç, beyzbol sopası; bunlar gösteri ve sirk hayvanları normalde yapmayacakları hareketleri yapsınlar, normalde almayacakları pozları alsınlar diye kullanılan işkence aletlerinin bir kısmı sadece. Elektrik şoku da veriliyormuş hayvanlara. Bazılarını ağzı devamlı kapalı tutuluyormuş zarar vermesinler diye. Dişleri sökülen hayvanlar varmış.
Bazıları ilaçlarla uyuşturuluyormuş ki zarar vermesinler. Ayıların ayakta durmasını sağlamak için pençelerini yakıyorlarmış. Korku filmi gibi.
Doğal ortamlarında her gün 32 km. yol kateden filler, insanları eğlendirmek için gösteri yapmadıkları zamanlarda zincirlerle bağlanmış olarak yaşıyorlar. Doğalarında olmayan bir şekilde eğilip bükülsünler, kırılıp dökülsünler diye kırbaçlanıyor, kancalı sopalarla dövülüyorlar. Hayır, abartılıyor diycem, şu anda düşünüyorum; kendilerine bu kadar aykırı olan hareketleri nasıl öğrenecekler ki başka türlü, tatlı dille falan mı?
Bisiklete binen şempanze, bale figürleri yapan at, amuda kalkan fil, ateş çemberinden atlayan kaplan gibi sirk hayvanları acı çekerek, bağımlı ve yoksun bir şekilde yaşayarak öğreniyorlar bunları yapmayı. Doğaları gereği vahşi olan hayvanlar aç bırakılıyor, bağlanıyor, dayak yiyorlar ehlileşip şirin bir dansöze falan dönüşsünler diye.
Emeklilik söz konusu değil tabii, artık bir işe yaramaz hale gelene kadar çalıştırılıyorlar. Kafeslerin içinde oradan oraya taşınıyor, itaatkar davransınlar diye gösterilerin öncesinde aç bırakılıyorlar. Bütün bunların sonucunda bu hayvanların ruh halinin normal olmasını bekler misiniz? Öyle olmuyor tabii, psikolojileri bozuluyor ve fırsat buldukları zaman saldırgan davranıyorlar. O zaman da suçlu oluyor ve bazen ölümle cezalandırılıyorlar.
Sevgili potansiyel torunum; bir gün dünyaya gelirsen, tanışırsak, seni sağda solda gezdirecek halde olursam zevkle gezdiririm sanırım. Ama sirke götürmem. Annen de götürmez muhtemelen. Ve öyle umuyorum ki sen bunu değerlendirecek kadar büyüdüğün zaman anlar ve hak verirsin – anlayacak ve hak verecek bir insan olursun.